İtalya’nın tamamını bir paragrafa sığdırmak imkânsızdır; fakat Roma’ya adım attığınızda, ülkenin kalbinde attığını hissedersiniz. Bu şehir, tarih kitaplarından fırlamış gibi duran sokakları, her köşe başında sizi bekleyen sürprizleri ve asırlara meydan okuyan yapılarıyla sadece bir kent değil, yaşayan bir geçmiş gibidir. Colosseum’un önünde durduğunuzda, yalnızca devasa taş bloklardan oluşmuş bir yapı değil; gladyatörlerin gölgesini, imparatorların yankılarını ve halkın heyecanını hissedersiniz. Ardından Foro Romano’ya ilerleyin; burada, Roma İmparatorluğu'nun yönetim merkezinde yürümek adeta zaman çizelgesinde yol almaktır. Palatino Tepesi'ne çıktığınızda ise efsanelerin doğduğu yere ulaşırsınız — Romulus ve Remus’un hikâyesi burada yankılanır. Şehir turunuzda Pantheon’a uğramadan dönmeyin. Mimarisiyle hâlâ mühendislik harikası sayılan bu yapı, Roma’nın tanrılara duyduğu hayranlığın taşla şekillenmiş halidir. Gün içinde İspanyol Merdivenleri’nde soluklanabilir, insanları izlerken bir dilim tiramisu ve taze demlenmiş bir espresso eşliğinde tatlı bir mola verebilirsiniz. Vatikan’da San Pietro Bazilikası'nın kubbesine çıkmayı unutmayın. Manzara büyüleyici, hissettirdikleri ise tarifsizdir. Aynı bölgede yer alan Vatikan Müzeleri ve Sistina Şapeli, Michelangelo’nun olağanüstü tavan freskleriyle sanatın doruk noktasıdır. Roma yalnızca tarihiyle değil, damak tadıyla da iz bırakır. Özellikle Cacio e Pepe (peynirli karabiberli makarna) ve Supplì (peynir dolgulu kızarmış pirinç topları) gibi geleneksel lezzetleri tatmadan dönmeyin. Kahvaltıda ya da ara molada ise mutlaka Roma’ya özgü sert ve aromatik bir ristretto deneyin. Piazza Navona’da bir bankta oturup dondurmanızı yerken sokak sanatçılarının resimlerine göz gezdirmek bile bu şehre dair bir anı olur. Akşam saatlerinde Trastevere mahallesi Roma’nın samimi yüzünü sunar size. Bu mahalledeki dar sokaklar, loş lambalar ve çiçekli balkonlar, bir tablo gibi önünüzde açılır. Burası, yerel halkla iç içe olabileceğiniz, restoranların sokaklara taştığı, taş fırınlardan yayılan kokuların aklınızı başınızdan alacağı bir yerdir. Roma’da yürüdüğünüz her sokak, dokunduğunuz her duvar, size "Ben buradaydım" dedirtir. Bu şehirde hiçbir adım rastgele değildir; her taş, her meydan bir hikâye anlatır. Ve siz, bu hikâyenin sadece okuyucusu değil, artık bir parçası olursunuz.